29 Ekim 2010 Cuma

TIP EFSANELERİ AÇIKLIĞA KAVUŞTU



Yazı: Jennifer Nelson / Derleyen: Zeynep Göksel
Doğru bilinen bazı tıp yanlışları, kötü bir grip gibidir; geçmek bilmez. Siz de bu tür bir hata yaptığınızı düşünüyorsanız, yazımızı okumaya devam edin...

Doğru bilinen bazı tıp yanlışları, kötü bir grip gibidir; geçmek bilmez. Siz de bu tür bir hata yaptığınızı düşünüyorsanız, yazımızı okumaya devam edin...

Muhtemelen bugüne kadar bir e-posta ilettiğiniz için Bill Gates’in size 1.000.000 Dolar vermeyeceğini öğrenmişsinizdir. Ancak yine de internet sayesinde, birçok şehir efsanesi, dedikodu ve mit hızla yayılıyor. Güvenilir kaynakların aksine, bazı sitelerin sunduğu tehlikeli ve yanlış bilgiler doğru sanılarak onlineyollardan binlerce kişiye gidiyor.

New York’taki, American Council of Science and Health Başkanı Elizabeth Whelan bu konu ile ilgili olarakşunları söylüyor: “Görünen o ki bu korkunç yanlışları üreten bir endüstri oluştu. Daha önemlisi ise bu yanlışlar kabul görüyor ve doğru bilgiler gibi uygulanıyor. Deodorantınızı bir kenara fırlatmadan ya da gümüş diş dolgunuzu söküp atmadan önce, mitlerimi yoksa gerçeklerimi uyguluyorsunuz bir düşünün.”

Yanlış: Antipersperanlar göğüs kanserini ve alzheimer hastalığını tetikler! Arkasındaki hikâye: Deodorantların içinde bulunan alüminyum, mamografi filmlerinde gölge yarattığı için kadınlara mamografi testlerinden önce deodorant kullanmamaları tavsiye edilir. Ayrıca koltuk altınızda tıraş bıçağınızla bir kesik oluşturursanız ve deodorant bu kesiğe bulaşırsa, lenf bezlerinde bir kitle oluşabilir. Bunun deodorant nedenli göğüs kanseri olduğunun yayılması için panikle geçen kısa 1 saniye yeterlidir. Kütleyi gören doktorun kütleden bir parça alıp biyopsiye yollaması da bu kanının hüküm sürmesine gerekli olan doğrulayıcı bilgidir. Bunun gibi geçmiş yıllarda yapılan araştırmalarda; alzheimer nedeniyle ölen hastaların beyninde yapılan otopsilerde bulunan alüminyum parçalarının; bazı doktorlar tarafından antipersparanların alzheimera yol açacağını düşünmelerine neden olmuştu.


Gerçek: New York Lenox Hill Hastanesi uzmanlarından Dr. Jennifer Wu; deodorantlar ve göğüs kanseri arasında bağlayıcı bir kanıt bulunmadı diyor. Journal of the National Cancer Institute tarafından yapılan -içlerinde kanser hastalarının da bulunduğu- 1.600 kişi üzerinde yapılan kapsamlı bir araştırmaya göre de deodorantlar ve göğüs kanseri arasında herhangi bir bağlantı yok. Yapılan araştırmalara göre; alzheimer hastalığı ve deodorantlar arasındaki bağlantı da aynı derecede kuşkulu… Alzheimer hastalarının beyinlerinde uygulanan incelemeler sonucunda; 105 örneğin hiçbirinde alüminyum izine rastlanmadı.

Yanlış: Beyin hücreleriniz bir kez öldü mü, bir daha geri gelmez!Arkasındaki hikâye: 10 yıl önce bu görüş, tıbbi bir fikir birliğiydi. Bu algının oluşumunda beyinde uyuşturucu etki yapan reklamların da payı büyük!

Gerçek: İyi haber; üniversite yıllarınızda katıldığınız partiler, sizi bunaklığa mahkûm etmeyecek. Son yıllarda yapılan çığır açan bir araştırma, yeni beyin hücreleri yarattığımızı kanıtladı. Kaybedilen 100 hücreye karşılık 1 yeni hücre, çok görünmese de kaybettiğimiz milyonlarcasına oranladığımızda, sonuç mutluluk verici olabilir. Ayrıca 30 dakikalık bir egzersiz, masa tenisi ya da dans, beynimizdeki hücre gelişimi için olumlu rol oynuyor. Psikiyatr ve Yazar ( ‘Making a Good Brain Great’ isimli kitabın yazarı) Daniel Amen; bu aktiviteler, beynin koordinasyon ve düşünce sürecinden sorumlu olan beyincik bölgesini uyarır. Sudoku gibi sizi düşünmeye teşronvik eden aktiviteler ise yeni beyin hücrelerinin oluşmasına yardımcı olur diyor.

New England Journal of Medicine tarafından yaşları 75 ile 85 arasında değişen 479 kişi üzerinde yapılan ve 5 yıl süren araştırmaların sonucuna göre; okumak ve bir enstrüman ile uğraşmak gibi zekâ ile işbirliği içindeki aktiviteler de bunaklık için engel teşkil ediyor.

Yanlış: Gümüş diş dolgularınızı çıkarmalısınız!Arkasındaki hikâye: Geçen sene, birçok tüketici topluluğu FDA’dan civalı alaşımla yapılmış, gümüş dolguların yasaklamasını istedi. Endişeleri, 1990 yılında sunulan, ‘60 Minutes’ araştırmasındaki; gümüş dolguların içeriğinde bulunan, civa, bakır, gümüş ve kalay karışımını sorgulayan güvenliği yansıtıyordu.

Saf civanın sinir sistemi için güçlü bir zehir olduğunu vurgulayan pek çok araştırma olduğundan; birçok kişi ağızlarında bulunan civanın migrenlerinden tutun da doku sertleşmelerine kadar çok sayıda rahatsızlığı sebep olduğuna inanır oldu. Bunun sonucunda da bu dişçiler gümüş dolguları çıkarıp yerlerine, toz haline getirilmiş cam ya da kuvars ve reçineden oluşan diş renginde dolgular takmaya başladı.

Gerçek: 2006 yılında, Journal of the American Medical Association yaptığı bir araştırmada; gümüş ve yukarıda belirtilen diş rengi dolgulara sahip çocuklar incelendi. Hafıza, dikkat ve nörolojik fonksiyonların kıyaslandığı araştırmada iki farklı diş dolgusuna sahip çocuklar arasında hiçbir fark bulmadı. Diş dolgularında yer alan civa, diğer bütün metaller ile uygun bir oranda kullanılıyor. Civanın zararlı etkisinin hissedilebilmesi için ise ağızda 500 diş dolgusunun bulunması gerekiyor.

American Dental Education Association Başkan Yardımcısı, Sheila Koh; gümüş dolguların zararlı olduğuna dair hiçbir bilimsel delil bulunmadığını söyleyerek, FDA uzmanlarının bu konu ile ilgili olarak, daha kapsamlı bir çalışma yapılması gerektiği yönündeki görüşlerini aktarıyor.

Yanlış: Doğum kontrol hapları kilo aldırır!Arkasındaki hikâye: Amerika’daki kadınların çoğu 20 yaşına gelmeden doğum kontrol hapı kullanmaya başlar ve bu yaklaşık 10 yıl kadar devam eder. Bu dönem tam da kadınların birkaç kilo aldığı yaşlara denk gelir. Geçmişte, başlıktaki iddianın içinde gerçeklik payı vardı. Çünkü doğum kontrol haplarının ilk üretilen versiyonlarında 50 mikrogram östrojen bulunurdu ki bu doz da iştahı açıp, vücutta su tutmaya neden oluyordu. Ancak bu oran, günümüzdeki doğum konrol haplarındaki östrojenin neredeyse iki katı idi; yani şu anki haplarda problem yok.

Gerçek: 44 araştırmayı kapsayan bir incelemede; hormonal doğum kontrolünün kilo almaya yol açmadığı görüldü. Araştırmayı yapan uzmanların söylediğine göre, günümüzün doğum kontrol haplarında kullanılan 20 ilâ 30 mikrogramlık östrojen hormonu, başlangıçta vücudunuzun biraz su tutmasına neden olabilir ancak vücudunuz, hormonal seviyelerini düzenlediği zaman bu durum da geçecektir.

Yanlış: Soğuk hava grip ve nezleye neden olur!Arkasındaki hikâye: Kış aylarında hasta olmaya daha eğilimli olduğumuz için soğuk; sanık koltuğuna acımasızca oturtulur. Gribal enfeksiyonlara ‘soğuk algınlığı’ demenin de gerçeğe bir faydası dokunmaz.

Gerçek: Soğuk algınlıklarının, sabahları yayınlanan hava durumu haberleri ile bir ilgisi olmadığına dair yığınlarca kanıt var. New England Journal of Medicine’ın 1968 yılında yayınladığı araştırma, havanın soğuk algınlığına bir etkisi olduğunun kesin bir yalanlayıcısı… Araştırma, düşük ısıların, soğuk algınlığına yakalanma olasılığında hiçbir etkisi bulunmadığını gösteriyor. Son zamanlarda yapılan araştırmalar da aynı sonuçları veriyor. Dr. Janet O’ Mahony; grip ve nezle doğrudan temasla geçer, nokta! diyor. Hastalanmanız için birinin üzerinize doğrudan öksürülmesi ya da hapşırılması gerekli ya da sizin mikrop bulaşmış eşyalara dokunup, elinizi gözlerinize, ağzınıza ya da burnunuza götürmeniz yeterli… Sonuçta, kapalı alanlarda mikroplarla yakın temasta bulunduğumuz zaman hasta oluyoruz. Bu yüzden hava durumunu sunanları suçlamayın; sadece ellerinizi bol bol yıkayın.


yazı ve görsel kaynak: www.womenshealth.com.tr

23 Ekim 2010 Cumartesi

Çay Kahve Böbrek Taşı Yapar mı?


Yeditepe Üniversitesi Hastanesi’nden Uzman Diyetisyen Binnur Okan, böbrek taşı hastalarının beslenmelerinde nelere dikkat etmeleri gerektiği konusunda verdiği bilgiler:

Böbrek taşı hastası olanların beslenmesine dikkat etmesi gerektiğini vurgulayan Yeditepe Üniversitesi Hastanesi’nden Uzman Diyetisyen Binnur Okan, “Böbrek taşı hastalarında beslenme çok önemlidir. Ancak genellikle çok ihmal edildiği için yanlış beslenme nedeniyle taş sorunu sıklıkla tekrarlar. Özellikle Türkiye’de tüketilen çay, su, alkol,tuz ve hayvansal kaynaklı protein miktarları önemli faktörlerdir” diyor

Böbrek taşı hastalarının beslenmesi özel mi olmalıdır?Böbrek taşında genetik faktörler çok etkili olsa da biz çevresel faktörlerle de bu sorunu geciktirebilmek için çabalamalıyız. Böbrek taşı hastalarında beslenme çok önemlidir. Ancak genellikle çok ihmal edildiği için yanlış beslenme nedeniyle taş sorunu sıklıkla tekrarlar. Özellikle Türkiye’de tüketilen çay, su, alkol, tuz ve hayvansal kaynaklı protein miktarları önemli faktörlerdir.

Böbrek taşı hastaları?Türkiye’de en sık rastlanan taş tipleri kalsiyum oksalat taşlarıdır. Bu nedenle böbrek taşı hastalarının beslenmesinde alınan oksalat miktarı büyük önem taşımaktadır. Oksalat alımında en önemli etkenlerden biri siyah çay tüketimidir. Siyah çay oksalattan çok zengindir, o nedenle direkt olarak etkiler. Çay dışında fazla kahve tüketimi, suyun yetersiz tüketilmesi, tuzun fazla tüketilmesi, oksalattan zengin sebzelerin, hayvansal kaynaklı proteinin fazla alınması riski artıran faktörlerdir.

Hayvansal kaynaklı protein, kırmızı erik ve mürdüm eriği idrarı asit yapar ve oksalat taşlarının çökmesi uygun hale gelir. O yüzden hayvansal kaynaklı proteini mümkün olduğu kadar günlük gereksinimi aşmayacak kadar öneriyoruz. Yetersiz olması da uygun değildir, çünkü vücudun protein ihtiyacı vardır ve hayvansal kaynaklı protein de vücutta en iyi kullanılan proteindir.

Sebzeler de genellikle yüksek oksalat içerdiğinden mümkün olduğu kadar oksalat miktarı az olan sebzeleri öneriyoruz. Örneğin çok koyu yeşil yapraklı sebzelerde oksalat miktarı fazladır. Ispanak, semizotu, pancar, şalgam, taze fasulye bamya gibi sebzeler bu sınıfa girer. Brokoli, bürüksel lahanası ve normal lahanada ise miktar düşüktür. Mümkün olduğu kadar sebzelerin haşlanıp, suyu süzüldükten sonra pişirilmesini ve tüketilirken beraberinde bir kalsiyum kaynağının bulunmasını (yoğurt, peynir, süt gibi) öneriyoruz.

Meyvelerden kırmızı erik ve mürdüm eriği asit yapar. Asit ortamda oksalat taşları çok daha kolay çöker. Çilek ve kivi de yine oksalattan zengin meyvelerdir. Limonata ve portakal suyu önerdiğimiz içecekler arasında… Yağlı tohumlardan fındık, yerfıstığı, badem gibi yiyecekler yine oksalattan çok zengindir. Hastalarımıza bunları azaltmalarını; kakao ve kakaolu içecekler ile kolayı mümkünse tamamen çıkarmalarını istiyoruz.

Böbrek hastalarında su tüketimi çok nem taşır. Özellikle hastanın geçmişini incelediğinizde çoğunun altında yeterli miktarda su tüketilmediğini görüyoruz. Günlük su tüketiminin 2-2,5 litre olmasını, toplam sıvı alımının ise; erkeklerde 3,7 litre, kadınlarda da 2,7 litre olmasını istiyoruz.

Tuzu hayatınızdan çıkartın demiyoruz başka bir rahatsızlığı yoksa günlük 6 gram tuz normal sağlıklı bireyler için yeterlidir. İlave tuz, sofrada tuzluk kullanımını istemiyoruz.

Vücuda alınması gereken günlük kalsiyum miktarı ne kadar olmalıdır?Kişiye göre farklılıklar gösterse de ortalama 1000–1200 miligram alınması önerilir. Bu miktar da 3 su bardağı süt ya da yoğurt ve iki dilim kadarda peynir anlamına gelmektedir. Tüm besinlerden dengeli bir şekilde alınması gerekiyor. Günlük önerilen dozların yüzde yüzünü almaları gerekiyor. Bunun için de mutlaka bireysel danışmanlık alınmalı ve kişinin ihtiyacına göre yönlendirilmeli.

Böbrek taşı olanlar;- Siyah çayı ve kahveyi çok az tüketmeli,- Bol su içmeli,- Tuzu yemeklerden az miktarda almalı, ekstra tuzluk kullanmalı,- Yeterli kalsiyum almalı, aşırıya kaçmamalı,- Siyah çay yerine yeşil çay ya da diğer bitki çaylarını tercih etmeli,- Alkolden uzak durmalı,- Hayvansal kaynaklı protein alımına dikkat etmeli,- İdeal ağırlığında olmalı, ani kilo kayıplarından kaçınmalı

SOĞUK HAVADA TAHİN İYİ GİDER...

Uzmanlara göre, soğuk havada vücut direncini arttırmak için protein, vitamin, mineral ve antioksidanlar açısından zengin tahini bol tüketilmekte fayda var.

Doğal bir gıda ürünü olan tahinin vücuda enerji verdiğini ifade eden Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Musa Özcan, ''Tahin, gereksinim duyduğumuz yağ asitlerinin oluşmasına da katkı sağlar. Ayrıca besinlerin midemizde uzun süre kalmasına yardımcı olarak acıkmayı geciktirir'' dedi.
Tahinin hammaddesi olan susamın yüzde 30'un üstünde protein, yüzde 55 oranında yağ içerdiğini anlatan Özcan, şunları kaydetti:
''Tahinin tüketimi sade olduğu gibi bal ve pekmez gibi tatlılarla birlikte de tüketilebilmektedir. Ayrıca fırın ürünleriyle birlikte tüketimi de söz konusudur. Hafif laksatif ve idrar söktürücü özelliğinin yanı sıra A, B ve E vitaminlerince de zengindir. Mineral olarak demir ve kalsiyumca zengindir. Tahinin en büyük özelliği protein, vitaminler, mineraller, antioksidanlar, esansiyel yağ asitler ve lesitin bakımından çok zengin olmasıdır. İçerdiği Omega-9 oranı ve antioksidanlar nedeniyle ısıya ve ışığa karşı dayanıklıdır. İçeriğinde sesamol, sesamolin ve sesamin gibi doğal antioksidanlar mevcuttur. Öte yandan tahinde fazlaca bulunan E vitamini çok güçlü bir antioksidandır. Bu antioksidanlar hücre yapısının bozulmasının yanı sıra, damar sertliği ve tıkanmaları engeller.''
BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ GÜÇLENDİRİYOR
Tahinin bağışıklık sistemini de güçlendirdiğini dile getiren Özcan, tahinin vücuda alınan ağır metaller, zehirli bileşikler ve bazı ilaçların yarattığı toksinlere karşı koruma sağladığını bildirdi.
Özcan, tahinde fazla miktarda bulunan E vitamini ile tüm bu yararların vücuda kazandırılabileceğini vurgulayarak, ''Tahinin hücrelere enerji vererek metabolizmanın hızını artırması, daha zinde bir vücudun oluşmasına yardımcı olması, enerji sağlayarak soğuğa dayanıklılığı artırması en önemli yararları olarak belirtilebilir. Bu nedenle özellikle vücut direncinin düştüğü bu günlerde soğuktan korunmak için bol bol tahin tüketilmeli'' diye konuştu.

Göz Dalması

Görüntünün, her iki gözün beyne ilettiği görüntü bilgilerinin birlikte değerlendirilmesi sonucu oluştuğunu biliyoruz. Bu değerlendirmede, görüntüler aynı zamanda birbiriyle karşılaştırılır. Bunun olabilmesi için de, iki gözün optik eksenlerinin de, bakılan cisme doğru yöneltilmesi gerekir. Göz refleksi, normalde görüşü kendiliğinden cisim üzerine kilitler. Bu kilitlemeyi bazen bilinçli veya yarı-bilinçli olarak da yapabiliriz. Göz dalması, gözlerimizi çok uzaktaki bir noktaya bakıyormuş gibi yarı bilinçli olarak ayarlamamız sonucunda ortaya çıkan bir durumdur. Bu durumda, farkında olmadan baktığımız noktanın iki farklı ve ayrık görüntüsü oluşur. Görüntülerin ayrık olması nedeniyle de görüntü net değildir ve uzaklık belirsizdir.
*Kaynak: Tübitak

3 Ekim 2010 Pazar

KRAMP NEDİR?




Kaslarda şiddetli ağrı ile beraber istek dışı meydana gelen ani kasılmalara kramp denir. Her insanın hayatında birkaç kez başına gelebilen kramplarda kaslarınız kasılır. Sizi hareket edemez bir halde acı içinde bırakır. Birkaç dakika sürebilir ve kendiliğinden geçer.

Kramp nedenleri-kramp neden girer?

Kramplar genelde bacaklarda, kollarda ve sırt bölgesinde oluşur. Sebepleri arasında zorlamak, zedelenmek ve kasların dehidrolize olması ve çok uzun süre aynı pozisyonda hareketsiz kalmak sayılabilir. Kas kasılmasını engellemek veya kasılma süresini kısaltmak için masaj ve esneme egzersizleri yardımcı olabilir.

KRAMP KİMLERDE GÖRÜLÜR?·

Yoğun ve ağır egzersizler sonucu hücrelerindeki depo glikojeni ani bir şekilde tüketenler,·

Herhangi bir şekilde potasyum ve tuz kaybedenler (Hipertansiyon hastaları, hamileler vb),·
Isınmadan ani hareketler yapanlar,·
Potasyum ve kalsiyum mineralleri bakımından fakir beslenenlerde daha sıklıkla görülür.

KRAMPLARI ÖNLEMEK İÇİN NE YAPMALIYIZ?

Kurutulmuş meyve, yeşil sebzeler, domates, avokado, muz gibi potasyum bakımından zengin içerikli şifalı bitkiler le beslenmeye dikkat etmeliyiz,
Kahve, çay, kola ve sigara tüketimini azaltın,

Düzenli olarak egzersiz yapın. Çünkü düzenli egzersiz kaslarınızın kuvvetlenmesini sağlayacaktır.
Dolaşımın devamı ve Laktik asitin( yorgunluğa sebep olan madde) kaslardan uzaklaşması için bol su tüketin. Düzenli su içme alışkanlığı kazanmalısınız.

B grubu vitaminleri bakımından zengin olan tam tahıllı ekmekler yiyin.

Kas çekilmelerinin düzenlenmesi için az yağlı süt ve yoğurt tüketin.

Enerji verici besinler tüketin.

Alkol içmeyin.

Sebzeleri pişirme suyunu atmayın. Yemeklerinizde kullanın. Pişirme suyunun atılması önemli derecede vitamin ve mineral kaybı demektir.

KRAMP ANINDA ACİL MÜDAHALE

Kramp anında önemli olan, kasların gevşetilmesinin başarılmasıdır. Bu biraz acılı olabilir. Aşağıdaki bazı önemli tavsiyeler size o anda yardımcı olacaktır.Kramp bölgesi ovuşturulur.

Baldır bölgesindeki kramplar için germe hareketi yapılır.

Buz tedavisi veya kızarana kadar ovma hareketi yapılır.

Sıcak su torbası da kasları gevşetmek için yaralı olacaktır.Şayet geceleyin ani oluşan kramplardan muzdaripseniz sizlere tavsiyemiz; bir çay kaşığı elma sirkesi ile iki çay kaşığı balı suda karıştırıp için. Bu, şikâyetlerinizin azalmasına yardımcı olacaktır.
UNUTMAYALIM!
Basit kramplar birkaç dakikada geçer. Bu süre zarfında geçmeyen ve sık tekrar eden kramplarda özellikle yaşı ilerlemiş kişilerin bir doktora görünmeleri yararlı olacaktır.
kaynak:sagliksifa.com

BRUSELLA (Kayalık ateşi, Kıbrıs ateşi, Malta humması)




Tanım:

Brusella cinsi bakterilerle oluşan; koyun, keçi, sığır, manda ve domuz gibi hayvanların etleri, süt ve idrar gibi vücut sıvıları, infekte süt ile hazırlanan süt ürünleri, infekte hayvanın gebelik materyali aracılığı ile insanlara bulaşabilen; titreme ile yükselen ateş, kas ve büyük eklem ağrıları ile seyreden bir zoonozdur. Bruselloz halk arasında “Malta Humması” , “Mal hastalığı” adlarıyla bilinir.

Bu hastalık yönünden kimler daha fazla risk altındadır?

Ülkemizde hastalık her yaş ve cinste görülmektedir. Hastalık görülme oranı 15-35 yaş grubunda en yüksektir. Bazı meslek grupları; hayvan yetiştiricileri, veteriner hekim ve sağlık memurları, mezbaha işçileri, et sanayisinde çalışanlar, veteriner araştırma laboratuvarında çalışan elemanlar bruselloz açısından riskli gruplardır.


Hastalık mevsimsel özellik gösterir mi?

Hastalık her mevsimde görülebilirse de yaz aylarında insanların kırsal kesime seyahat olanaklarının artması, süt ve süt ürünlerinden taze peynir ve krema tarzında yağları taze olarak elde etme imkanları, infeksiyonun yaz mevsiminde 4 kat fazla görülmesine neden olur.

Bulaşma yolları nelerdir?

1- İnfekte çiğ süt ve süt ürünlerinin tüketimi: Ülkemizde en çok bulaş çiğ sütten yapılan taze peynir ve krema yağlarla olur. Kırsal kesimde sütler pastörize edilmemektedir. Sıcak yaz günleri hayvanlardan sağılan sütlere, hiçbir ısıtma muamelesi uygulanmadan peynir mayası ilave edilir veya santrifüj esasına dayanan yağ makinelerinden krema yağlar elde edilir. Yoğut ile bulaşma söz konusu değildir. Çünkü yoğurt yapılrken süt mutlaka kaynatılır ve ilave edilen maya sütü asidifiye eder.
2- Hasta hayvanın çıkartıları veya plasentası ile direkt temas: Hasta hayvanın genital akıntısı, düşük materyali veya idrarının hasarlı cilt ile teması yolu ile infeksiyon alınabilmektedir.
3- Hasta hayvan etinin iyi pişirilmeden tüketilmesi ile: Özellikle karaciğer, dalak gibi organların iyi pişirilmeden yenmesi ile bulaş olabilir.
4- Solunum yoluyla: Bu yol ile bulaş daha çok brusella bakterisi izole edilen mikrobiyoloji laboratuvar çalışanlarında görülür.


Hastalığın belirtileri nelerdir?

Hastalığın inkübasyon süresi 2-8 hafta arasındadır. Hastalık genellikle iştahsızlık, halsizlik, yaygın kas ve eklem ağrıları, subfebril ateş ile başlar. Ateş üşüme-titreme ile 38-39°C lere kadar ulaşır ve her gün yarım derecelik artış ile 40°C ye kadar yükselebilir. Ateş genellikle öğleden sonraları üşüme-titreme ile başlar ve gece yarısından sonra bol terleme ile düşer. Bazen bu şekilde 1hafta-10 gün devam eden ateş, yükseldiği gibi yavaş yavaş düşerek birkaç gün içinde 37° C ye geriler. 3-5 gün ateşsiz dönemden sonra ateşin tekrar yükseldiği görülür.


Brusellozda ateş ile beraber en önemli ikinci bulgu yaygın kas ve eklem ağrılarıdır. Hastalık kronikleştikçe ateş ve terleme şikayetleri azalır kas ve eklem ağrıları önde gelen şikayetler olmaya başlar. Bruselloz tüm eklemleri etkilemekle birlikte en çok vücudun ağırlığını taşıyan eklemleri (sakroilak, kalça, omuz, diz gibi) etkiler.


Yukarıda belirtilen tipik belirtilerin dışında çok daha farklı belirti ve bulgularla da başlıyabilir. Örneğin epididimoorşit, menenjit, depresyon ya da cilt döküntüleri gibi belirtilerle de başlıyabilir. Bu nedenle bu hastalığın yaygın olarak görüldüğü ülkemizde bruselloz pek çok hastalığın ayırıcı tanısında düşünülmelidir.

Hastalığın tanısı nasıl konur?

Hastalığın tanısı kan kültüründen brusella bakterisinin izole edilmesi ve /veya serum aglütinasyon testi (SAT) ile konur. SAT testinin ³ 1/160 olması ve klinik bulgularla bruselloz düşünülmesi tanı için yeterlidir.

Tedavi

Brusella bakterisinin hücre içinde çoğalabilmesi ve hızlı direnç geliştirebilmesi nedeniyle ikili, bazen üçlü antibiyotik kombinasyonları tedavide kullanılmaktadır.Dünya Sağlık örgütü tarafından önerilen tedavi şekli doksisiklin 100 mg 2x1 + rifampisin 600-900 mg /gün kombinasyonunun 6 hafta süreyle uygulanmasıdır. Bunun dışında doksisiklin + streptomisin 1 g (IM) kombinasyonu da tedavide kullanılmaktadır.Çocuklarda tedavi de ise 8 yaş üzerinde doksisiklin 5 mg/kg/gün 3 hafta + gentamisin 5 mg/kg/gün (IM) 5 gün verilmesi önerilir.8 yaş altında ise Trimetoprim-sulfametoksazol 3 hafta + gentamisin 5 gün verilmesi önerilmektedir.


Hastalıktan korunma nasıl mümkün olabilir?
1- Hayvanlarda brusellozun kontrol altına alınması: Bu amaçla brucella bakterisi ile infekte olmamış süt danaları ve süt kuzuları aşılanmalıdır.
2- Halkın Bilinçlendirilmesi: Sütün pastörize edilerek tüketilmesi ve salamura yapılıp teneke üzerinde ve satış yerlerinde yapılış tarihlerinin belirtilmesi, infeksiyonun yaygın olduğu yerlerde kaşar ve tulum peynir tüketilmesi önerilir.Brusella bakterisi %10 tuz içeren salamura peynirde 45 gün, %17 tuz içerenlerde ise 1 ay yaşayabilir Bu nedenle salamura peynir tenekelerinin üzerine yapılış tarihi yazılmalıdır.
3- Personelin bilinçlendirilmesi ve eğitimi: Hastalığın temas yoluyla bulaşını önlemek için mezbaha işçileri, veterinerler, sağlık memurları, hayvan bakıcıları, et paketleyicilerinin hayvanların atıkları ile temas etmemeleri ve eldiven giymeleri önerilmelidir.
kaynak:turkeyarena.com